Dünya Ekonomik Forumu (WEF) dünya ekonomileri için çok önemli rol oynayan sektörlerin “carbon zero” hedefine ulaşabilmelerine yönelik “2023 Endüstri Net Sıfır Takibi” raporunu yayınladı.
Birçok çarpıcı verinin yer aldığı raporda, Üretim ve enerji sektörlerini kapsayan sanayi sektörleri, çimento, çelik, alüminyum, amonyak gibi %90’ı fosil kaynaklara bağlı olan sektörlerin net zero hedefine yönelik değerlendirmeler ve veriler paylaşıldı.
Yapılan araştırmaların en önemli çıktısı olarak, şu anda bu sektörlerin hiçbiri, 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşma yolunda değildir. Emisyonların azaltılması ve sektörlerin net sıfır hedefine hazır olması açısından kaydedilen ilerleme, geçtiğimiz yıl çoğu bölgede sınırlı kalmıştır.
Bu emisyon yoğun sektörlerin karbondan arındırılması, öncelikle birincil enerji kaynağı olarak fosil yakıtlara olan bağımlılığın ortadan kaldırılmasına ve temiz enerji ve temiz hidrojen gibi yenilenebilir alternatiflere geçişin yanı sıra verimlilik iyileştirmelerine ve kalan fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonların azaltılmasına bağlıdır.
Düşük emisyonlu ürünler, yakıtlar ve teknolojiler çoğu sektörde %1’den daha az pazar payına sahiptir. Bunun nedeni, alternatif ürünler ve bunların emisyon azaltma potansiyeli hakkında yeterli düzenleme, standart ve tüketici farkındalığı bulunmazken, bunların şu anda maliyetli veya ölçeklendirilmesinin zor olması ve birçok sektörün yakın vadeli emisyon azaltma çözümlerine öncelik vermesidir.
Düşük emisyonlu teknolojilerin 2030 yılına kadar ilgi çekeceği öngörülen ABD ve AB gibi bölgelerde olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik koşulları göz önünde bulundurularak, teşvik odaklı ve zorunlu politikaların özelleştirilmiş bir karışımının uygulanması çok önemlidir. Küresel şirketlerin net zero hedeflerine geçişi hızlandırmak için daha önemli adımlar atması gerekmektedir.
Sanayi sektörlerinde 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşılması beş temel alandaki ilerlemelere bağlıdır; teknoloji, altyapı, talep, politika ve sermaye. Bu da teknolojiyi desteklemek, altyapıyı iyileştirmek, sürdürülebilir ve düşük yoğunluklu enerji talebini teşvik etmek, etkili politikalar geliştirmek ve gerekli sermaye yatırımlarını güvence altına almak için stratejik eylemler gerektirmektedir. Bu hedeflere ulaşılması, sürdürülebilir büyüme ve inovasyonu teşvik etmek için pragmatik ve koordineli bir yaklaşım gerektirmektedir.
Dünya Ekonomi Forum’unda karbon yoğun sektörlere dair öne çıkan pek çok bilgi ve analiz de paylaşıldı.
Rapora göre;
Çelik üretim süreci enerji yoğundur ve emisyonlarının %95’ine varan oranlarda yüksek CO2 emisyonu üretir. Mevcut yakıt karışımı büyük ölçüde fosil yakıtlara, ağırlıklı olarak da kömüre dayanmakta ve yaklaşık %75’lik bir paya sahiptir.
Çelik üretimindeki enerji yoğunluğu nispeten sabit kalarak son yıllarda ton başına ortalama 19-20 gigajul (GJ/t) arasında seyretmiştir.
Sıfıra yakın emisyonlu üretim için altyapının oluşturulması, 1,8-2,6 trilyon dolar arasında tahmin edilen önemli yatırımlar gerektirmektedir.
Dünya genelinde mevcut çelik üretim kapasitesinin yaklaşık %50’si düşük maliyetli yenilenebilir enerji kaynaklarına veya CO2 depolamaya erişimi olan bölgelerde bulunmaktadır ve geçiş için önceliklendirilmelidir.
Çimento üretimi için enerji yoğunluğu fırın tipinin, yanmanın, yakıt kalitesinin ve ısı transfer verimliliğinin bir fonksiyonudur ve ortalama 2-3 GJ/t civarındadır.
Son beş yılda, yakıt karışımında biyokütle ve yenilenemeyen atık kullanımının artması nedeniyle küresel çimento enerji yoğunluğu %2.28 azaldı.
Çimentonun karbonsuzlaştırılması, temiz hidrojen ve temiz enerji altyapısının mevcudiyetine bağlıdır. Ancak, sıfıra yakın emisyonlu üretim için gerekli altyapının %1’inden daha azı kurulmuştur
Küresel çimento endüstrisini desteklemek için gereken toplam altyapının 2050 yılına kadar 300 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Yapılan araştırmalara göre Avrupa’da, çimento sektörünün 2030 yılına kadar fırınlarının %30’unu değiştirmesi gerekecektir.
Alüminyum sektöründe ise, temiz enerji altyapısının %30’u mevcutken, mevcut hidrojen ve CO2 taşıma altyapısı 2050 yılına kadar gerekli olanın %1’inin altındadır.
Altyapı gelişimini hızlandırmak için 560 milyar dolara varan yatırımlara ihtiyaç vardır.
Düşük emisyonlu alüminyum 2022 yılında pazarın %1’inden daha azına sahip olmuştur.
Alüminyum üretim sürecinden kaynaklanan emisyonların yaklaşık %70’i ergitme sırasındaki elektrik tüketiminden kaynaklanmaktadır. Bu elektrik ihtiyacı, küresel elektrik tüketiminin yaklaşık %4’ünü oluşturmakta olup, %70’i fosil yakıtlardan (ağırlıklı olarak kömür) ve kalan %30’u da başta hidroelektrik olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilmektedir.
Birincil alüminyumun enerji yoğunluğu 70 GJ/ton civarındadır ve bu da onu ton başına çelik ve çimentodan daha enerji yoğun hale getirmektedir.
Alüminyumun 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşması için mutlak emisyonlarını %80 oranında azaltması gerekmektedir.
Halihazırda dünyadaki alüminyumun birincil üretimi %30-35’i hidro bazlı elektrik üretimi yoluyla gerçekleştirilmektedir.
Gerekli olan temiz enerji altyapısının toplam %30’u halihazırda mevcutken, hidrojen ve CO2 taşıma altyapısı gerekli olanın %1’inin altındadır. Küresel alüminyum endüstrisini desteklemek için gereken toplam altyapı yatırımının 2050 yılına kadar 630 milyar dolara kadar çıkacağı tahmin edilmektedir.
Net sıfır emisyon için çabalayan sektörlerde farkındalık ve eylemde kayda değer bir artış olsa bile üretim, enerji ve ulaştırma sektörlerinde emisyon yoğun sektörlerin hiçbirinin şu anda 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşma yolunda olmadığı açıktır ve bu da önümüzde önemli zorluklar olduğunu göstermektedir.
Sürdürülebilir ürünlere yönelik talep, politika teşvikleri, teknoloji yatırımları için sermaye ve altyapının genişletilmesi gibi temel bileşenlerin uyumlaştırılması, bu sektörlerdeki ilerlemeyi hızlandırmanın anahtarıdır.
Yazar: Kartal SEZER